Hitler’i dize getiren matbaa çırağı!

Georgi Dimitrov, Vladimir Lenin (1870), Joseph Stalin (1879) Enver Paşa (1879), Mustafa Kemal (1881) Adolf Hitler (1889) gibi “tarihin seyrini değiştirenler kuşağı”nın bir mensubu olarak, 18 Haziran 1882’de Bulgaristan’ın Radomir (Pernik) bölgesindeki Kovaçevtsi köyünde,  yük arabası sürücüsü Dimitar Mihailov ve Paraşkeva Dimitrova’nın çocukları olarak dünyaya geldi. Küçük Dimitrov, geçim sıkıntısıiçinde yaşayan ailesinin iş bulmak için taşındığı Sofya’da 1889’da başladığı eğitimini maddi imkansızlıklardan dolayı bırakarak 1894’te mürettip çırağı olarak çalışmaya başladı. Dimitrov, böylece bundan sonraki hayatını şekillendirecek, ömrünü adayacağı emek mücadelesine ilk adımını attı. İlericibasın işçileriyle temas kuran Dimitrov, kısa süre içerisinde işçi hareketlerinin, grevlerinin, yürüyüşlerinin en ön saflarında yer almaya başladı. Genç Dimitrov, henüz 16 yaşındayken, işçi eylemlerinin aranan simalarından birisi oluyor, özellikle basın işçilerinin gösterilerinin düzenlenmesine ve örgütlenmesine öncülük ediyordu.

 

Çocukluk arkadaşı Ciltçi Yordan Karaivanov ile tek sayılık “Kukiruku” gazetesini çıkaran, ancak gazetede alay konusu yaptıkları ayyaş bir papazın şikayeti üzerine babasının yardımıyla kurtulan Dimitrov, babasının  “gazeteyi çıkarmayacaksın” şartını kabul etmek zorunda kaldı. Bu durum okuma ve yazmayı hayatının önceliği haline getiren Dimitrov’u yıldırmadı, Kitap Basım İşçileri Derneği’nin yayın organlarında işçilerin durumlarıyla ilgili yazılar yazmaya devam etti.

 

İşçi hareketleri ve teorik bilgilenmeden ibaret olan politik faaliyetlerini bir adım daha ileri taşıyan Dimitrov, henüz 20 yaşına girmeden Bulgaristan Sosyal- Demokrat İşçi Partisi’ne (BSDİP) üye oldu. Siyasete adım attığı ilk andan itibaren sıradan bir parti üyesi olarak kalmayarak, aktif bir mücadeleye atılan Dimitrov, partideki bir yılını dahi doldurmadan BSDİP içerisinde ideolojik ve örgütlenmelerle ilgili ateşli tartışmaların en aktif simalarından birisi oluverdi. Dimitır Blagoev’in öncülündeki devrimci kanatta yer alan Dimitrov’un, aynı günlerde, Bulgaristan’ın en önemli gazetelerinden olan Rabotniçeski Vestnik’te (İşçi Gazetesi)  “Sendikalardaki Oportünizm”’ başlıklı ilk makalesi yayınlandı. Genç Dimitrov artık partisinin çalışmalarında aktif bir şekilde yer alıyor, partinin işleyişi ile ilgili raporlar hazırlıyor, açıklamalar kaleme alıyor, tespitlerde bulunuyordu. Evine gitmeden, ailesini görmeden günlerce çalışıyordu. Öyle ki babası ölüm döşeğinde son nefesini verirken, Dimitrov parti çalışmalarında olduğu için babasının yanında olmayacak kadar, kendisini mücadelesine adadı...

 

 

Balkanların ilk işçi milletvekili

1906 yılına gelindiğinde BSDİP’nin görevlendirmesiyle, maden işçilerinin o güne kadar Bulgaristan’da düzenlediği en geniş katılımlı grevini örgütleyen ve yöneten Dimitrov, Bulgar işçi hareketinin önde gelen simaları arasındaki yerini alıp, BSDİP’in XIV. Kongresi’nde hayatı boyunca üyesi olacağı merkez komitesine seçildi. Bulgaristan’da 1913 yılında yapılan seçimlerde Georgi Dimitrov, Vratsa’dan XVI. Halk Meclisi’ne milletvekili olarak seçilir ve ülkesini terk etmek zorunda kaldığı 1923’e kadar aralıksız olarak parlamentoda görev yapar. Balkan ülkelerinde parlamentoya seçilen ilk işçi milletvekili olarak tarihe geçen Dimitrov, aynı zamanda Bulgar Parlamentosu’nun en genç vekili oluyordu.

 

Dimitrov cezaevinde halk sokaklarda 

Milletvekili olarak savaş karşıtl söylemleriyle dönemin Bulgar Hükümeti ve Çar Ferdinand’a karşı aktif bir mücadele yürüttü. Öyle ki Dimitrov’un eleştirilerine cevap vermekte zorlanan ve halk karşındaki itibarını her geçen gün yitiren Hükümet, onu savaşa, çara ve orduya karşı isyan çıkarmakla suçlayarak
tutuklattı. Ancak halk yığınlarının protesto gösterileri karşısında serbest bırakıldı. Bundan kısa süre sonra savaş aleyhtarı söylemlerinden dolayı Dimitrov, yeniden tutuklandı. Fakat bu tutukluluk süresi de kısa sürdü. 1917’de milletvekili olarak cephedeki Bulgar askerleri ziyaret etmek için Batı Trakya’ya giden Dimitrov,  tren yolculuğu sırasında askerlere kötü davranan subaylarla tartıştı. Bunu fırsat bilen Hükümet, Dimitrov’u Harp Divanı’nda gönderdi. Dimitrov, “askerleri emre itaatsizliğe teşvik” suçundan 3 yıl hapse mahkum edildi. 29 Ağustos’ta Dimitrov’un cezaevine gönderilmesi üzerine ülke çapında düzenlenen protesto gösterileriyle halk sokağa indi. Tepkilere daha fazla dayanamayan hükümet ise yine Dimitrov’u serbest bırakmak zorunda kaldı.

 

Türkiye’ye destek

Cezaevinden çıkmasının ardından siyasi faaliyetlerine kaldığı yerden devam eden Dimitrov, 

BSDİP’nin, adını Bulgaristan Komünist Partisi (BKP)olarak değiştirilmesi sürecinde aktif rol aldı. 1920’de Komintern’in 2. Kongresi’ne katılmak için Vasil Kolarov ile birlikte küçük bir tekneyle Varna’dan Odesa’ya yola çıkan Dimitrov, bu sefer Romanya devriyeleri tarafından tutuklandı. Casuslukla suçlanan Dimitrov ve Kolarov, Sovyet hükümetinin girişimleri sonucunda serbest bırakıldı. Savaş ve emperyalizm karşıtı söylemlerini sertleştiren Dimitrov, 1923 yılı başlarında Sovyet Rusya ve Türkiye’ye savaş açılması için Bulgaristan’da yürütülen propaganda faaliyetlerini teşhir eden bir bildiri yayınladı.

 

 

Bulgaristan’dan ayrılıyor...

9 Haziran 1923’te, seçimle iş başına gelmiş olan Aleksandır Stamboliyski başkanlığındaki Bulgaristan Çiftçi Halk Birliği hükümetinin yerine bir darbe hükümeti kuruldu. BKP darbe hükümetine karşı ayaklanma kararı aldı ve Dimitrov, Kolarov ile birlikte Askeri Devrim Komitesi’ne seçildi. Eylül ayında başlayan halk ayaklanması kısa sürede bastırılınca Dimitrov ve arkadaşları, ülkeyi terk ederek Yugoslavya’ya geçmek zorunda kaldı. Eylül ayaklanmasının örgütleyicisi olarak gıyabında 15 yıl hapis cezasına mahkum edilen Dimitrov, Moskova, Viyana, Berlin, Paris, Brüksel’de, Eylül Ayaklanmasına katılan siyasi mültecilerin Bulgar hükümeti tarafından affedilmesi için düzenlenen kampanyalara katıldı. Hayatı mücadele ile geçen Dimitrov’u dünya devrimcilerinin nazarında sembol haline getiren gelişmeler ise Almanya’da yaşandı. 1932 seçimlerinde oyların yüzde 37’sini alan Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucusu ve başkanı Adolf Hitler, Ocak 1933’te başbakanlığa atandı. İktidarını sağlamlaştırma adına farklı manipülasyonlara girişen Hitler Hükümeti, ülkedeki küçük burjuva sınıfını işçilere ve onların desteklediği Komünistlere karşı kışkırtmak için peş peşe provokasyonlara imza attı. Medya üzerinden yürütülen linç kampanyaları, komünist örgütlenmelere yönelik baskılar ve işçi önderlerine yönelen haksız tutuklamalardan istediği sonucu bir türlü almayan Hitler ve Nazilerin imdadına 27 Şubat 1933’te yaşanan Alman Parlamento Binası Reichstag  yangını yetişti. Kundaklama sonucu yakılan binanın daha söndürme çalışmaları tamamlanmadan yerli ve yabancı basın mensuplarının karşısına çıkan Adolf Hitler, “Bu Tanrının bir işaretidir. Şimdi komünistleri ezeceğiz” açıklamasıyla adeta ülkede devrimcilere yönelik başlatılacak olan cadı avının startını verdi.

 

 

Naziler cadı avı başlattı

Yangının ertesi günü, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname yürürlüğe girdi. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu. Ülke genelinde aralarında Almanya Komünist Partisi'nin parlamentodaki 181 milletvekili ve parti ileri gelenlerinin de bulunduğu 4 bin kişi tutuklandı. Alevler söndürülmeden faili olarak komünistlerin işaret edildiği yangınla ilgili soruşturma kapsamında psikolojik sorunları olan Hollandalı komünist Marinusvan der Lubbe tutuklandı.  Bundan bir kaç gün sonra ise Georgi Dimitrov, Blagov Popov ve Vasil Tanev, Reichstag'ı kundaklamaktan 9 Mart’ta gözaltına alındı. Sorgulamaların başladığı ilk günden itibaren direnişe geçen Dimitrov, Alman makamlarının baskılarına rağmen hiç bir belgeye imza atmadı,  ifadesini kendi el yazısıyla kaleme aldı. 

 

28 Mart’ta tutuklanarak, Berlin Moabit Hapishanesi’ne gönderilen Dimtirov’un ellerine kelepçe vuruldu. Tüm parasına el konulan, avukatı dahil kimse ile görüşmesine izin verilmeyen Dimitrov, adeta dünyadan tecrit edildi. Tüm olumsuzluklara ve baskılara rağmen kendisini savunmak için hazırlığa başladı. Bu doğrultuda Alman Anayasa kitabı, gazete, gramer kitabı, Alman tarihi ile ilgili yayınlar talep etti. Taleplerine cevap dahi verilmeyen Dimitrov, 18 Eylül’e kadar kaldığı ceza evinden soruşturma yargıcına ve avukatına her gün aralıksız olarak, protesto ve taleplerini içeren mektuplar yazdı. Elleri kelepçeli olmasına rağmen günde 16 saat çalışarak bir savunma hazırladı. Nihayet tutuklanmasının üzerinden 6 ay gibi bir zaman geçtikten sonra, Dimitrov diğer tanıklarla birlikte 21 Eylül’de mahkeme karşısına çıkarıldı ve ilk savunmasını 23 Eylül’de yaptı.

 

Dimitrov mucizesi

Dimitrov, Başkan Dr. Bünger’in henüz duruşma başında yaptığı “Tutukluluk sırasındaki disiplinsiz hareketlerinizi mahkemede sürdürmeyin” uyarısına, “Suçsuz yere, 5 ayı kelepçeli olmak üzere 7 ay hapis yatsaydınız sinir bozukluğunun ne olduğunu anlarındınız” diye yanıt vererek mahkemenin kontrolünü kısa sürede eline alacağını gösterdi. Savunmasını kendini aklamaya çalışmak üzerine değil de faşizmi yargılamak üzerine kuran Dimitrov, daha ilk andan itibaren bunu gösterdi. Üyesi bulunduğu Bulgar Komünist Partisi ve Enternasyonal’in bütün kararları, eylemleri ve belgeleri ile ilgili sorumluluğu üzerine aldığını söyleyen Dimitrov, Enternasyonal’in belgelerinden yaptığı alıntılarla bireysel teröre zor kullanarak hükümeti düşürme  çalışmalarının karşısında olduğunu anlattı. Duruşmalarda yaptığı konuşmalarda kendisini savunmak yerine karşısındakileri suçlayan Dimitrov, “Reichstag’ı, komünistler değil onlara düşmanlık edenler yaktı. Bizim bu olayla burada bulunan yabancı gazeteciler kadar bile ilgimiz yoktur” diye başladığı konuşmasını izleyicilere ve davayı takip eden gazetecilere dönerek sürdürdü. “Sosyalizm ilkesini ve kendimi savunmak için buradayım” ifadeleriyle açıklamalarına devam eden Dimitrov daha ilk günden izleyiciler üzerinde derin bir etki bırakmış, gazetelere ondan “Dimitirov Mucizesi” diye bahsetmeye başlamıştı. 

Dimitrov, duruşmalar boyunca; tanıkların ifadelerindeki ve polis tutanaklarındaki çelişkileri kullandı ve sahte tanıkların foyalarını ortaya koyup Nazilerin bütün oyunlarını bozarak, yaşananların bir tiyatrodan ibaret olduğunu davayı izleyen gazetecilerin aracılığıyla dünya duyurdu. Kendisini savunmayı bir tarafa bırakan Dimitrov, Reichstag yangınını Nazi hükümetinin çıkardığını, hükümet yetkililerinin bunda parmağı olduğunu sağlam argümanlarla ifade ediyordu. Uyguladığı savunma stratejisiyle Mahkum olarak başladığı mahkemenin hakimi durumuna gelen Dimitrov, özellikle yangının baş sorumlusu olarak gördüğü ve duruşmalara tanık olarak katılan Prusya Başbakanı, İçişleri Bakanı ve Gestapo Başkanı Hermann Göring’i söylemleri ile köşeye sıkıştırıyor, onu adeta çıldırtıyordu. Tüm söyledikleri, polis tutanakları ve düzmece tanıkların ifadeleriyle çürütülen Göring’in sinirleri iyice bozuluyor ve tüm dünyanın gözleri önünde Dimitrov’u, “Mahkemenin dışında seni elimize geçirince görüşeceğiz” diye tehdit ediyordu. 

 



Mahkumdan hakime dönüştü

Dimitrov’un ikinci kurbanı ise Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels oldu. Goebbels, kendisinden emin ifadelerle Dimitrov ve komünistleri suçlamak için geldiği duruşmada, Dimitrov’un yönlendirmeleriyle, kendisini bir anda Nazi hükümetinin işlediği cinayetleri savunmaya ve inkar etmeye

çalışırken buldu. Mahkemenin kontrolünü tam anlamıyla eline geçiren Dimitrov, kendisine sözlü dilekçe hakkı vermeyen mahkeme başkanına Alman Anayasası’nın ilgili maddeleri ile cevap veriyor. Konuşması kısıtlandığında ise “Ceza Kanun’un 258. Maddesine göre hem savunucu hem de sanık olarak konuşmaya hakkım var”  diyerek, mahkemeyi kendisine ek süre vermeye zorlayabiliyordu. Dimitrov 56. ve son duruşmada bir adım daha ileri giderek mahkemeden suçsuzluğunun açıklanmasını, gerçek suçluların cezalandırılmasını ve kendisine tazminat ödenmesini istiyordu.Tüm bunları belli bir strateji çerçevesinde yapan Dimitrov, adeta dünyanın gözleri önünde Nazi Almanya'sı ve faşizmini yargılıyordu. Duruşmaların tamamlanmasının ardından 23 Aralık’ta Dimitrov ve arkadaşları delil yetersizliğinden dolayı berat etti ancak tahliye edilmeyerek yeniden gözaltına alındı. Uluslararası kamuoyunun baskıları ile Dimitirov, ancak Reichstag yangının birinci yıl dönümü olan 27 Şubat’ta özgürlüğüne kavuşabildi. Dimitrov,  uzun bir süre Rusya’da kaldıktan sonra, sürgün edildiği ülkesine 1945’te döndü ve devlet başkanı oldu. 

 Nazi Hükümeti’nin kurmak istediği korku imparatorluğunun önündeki en büyük engel olarak gördüğü komünistleri bertaraf etmek ve kendilerine yükledikleri komünizme karşı Avrupa’yı koruma misyonunu meşrulaştırmak için başlattıkları provokasyon, Bulgar Devrimci Dimitrov tarafından Almanlar için bir fiyaskoya dönüştürüldü. Tutuklanmadan önce sadece bilinirliği Balkan ülkeleri ve komünist çevrelerle sınırlı olan Georgi Dimitrov, Leipzig duruşmalarındaki mücadelesi ile Hitler’in Nazi Almanya’sına ilk hezimetini yaşatan devrimci olarak tarihe geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder